
"Kötülüğün sıradanlığı" kavramı, düşünür Hannah Arendt’in Nazi subayı Adolf Eichmann’ın yargılanmasını analiz ettiği eserinde gündeme getirdiği derin ve çarpıcı bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Bu kavram insan doğası, bireyin sosyal çevreye uyumu, otoriteyle olan ilişkisi ve ahlaki sorumluluk üzerine kritik sorular sordurur. Peki, sıradan bireyler nasıl olup da büyük kötülüklere alet olabilir? Bu soruya psikolojik süreçler aracılığıyla yanıt arayalım.
1. Sosyal Uyum ve Otoriteye İtaat
Psikolojide bireylerin toplumsal normlara uyma eğilimi oldukça güçlüdür. Stanley Milgram’ın ünlü itaat deneyleri, bireylerin otoriteye boyun eğerek, ahlaki itirazlarını bastırabileceklerini göstermiştir. Katılımcılar, otoriter figürlerin emirlerine uyarak diğer insanlara zarar verecek kadar ileri gidebilmişlerdir. Milgram'ın bulguları, kötülüğün sıradanlığı kavramını psikolojik olarak doğrular: Kötülük çoğu zaman bireylerin bilinçli nefretinden değil, otoriteye kayıtsız itaatten doğabilir.
Arendt’in Eichmann örneği de bu gerçeği yansıtır. Eichmann, emirleri uygulayan bir bürokrat olarak kendini savunmuş, sadece verilen görevleri yerine getirdiğini iddia etmiştir. Bu, otoriteye karşı eleştirel düşünce ve ahlaki sorumluluğun yerini, uyum ve itaatin aldığı durumlarda büyük kötülüklerin nasıl mümkün olduğunu gözler önüne serer.
2. Bireyin Sorumluluk Algısı
Psikolojide sorumluluk yayılması (diffusion of responsibility) olarak bilinen bir kavram vardır. Bu olgu, bir grup içinde bireylerin kişisel sorumluluk hissetmelerinin azalması anlamına gelir. Eichmann’ın ve onun gibilerin, kişisel olarak sorumlu hissetmeyerek büyük kötülüklere katkıda bulunmalarını bu bağlamda anlayabiliriz. Bürokratik yapılar içinde birey, görevlerini sadece küçük bir dişli olarak görebilir ve büyük resimdeki ahlaki sonuçları göz ardı edebilir. Bu, sıradan bireylerin kötülüğe nasıl kolayca alet olabileceklerine dair psikolojik bir açıklamadır.
3. Dehümanizasyon ve Empati Eksikliği
Kötülüğün sıradanlaşmasının psikolojik nedenlerinden biri de dehümanizasyon süreçleridir. İnsanlar, bir grubu insan dışı varlıklar olarak görmeye başladıklarında onlara karşı şiddet uygulamak veya zulmetmek daha kolay hale gelir. Nazi Almanyası’nda Yahudilere ve diğer azınlıklara yönelik propaganda, bu grupları "aşağılık", "zararlı" gibi tanımlarla dehümanize etti ve onların yaşam haklarına saldırmayı sıradanlaştırdı. Eichmann gibi bürokratlar, kurbanlarını soyut sayılar ve istatistikler olarak görerek empati duygusunu kaybetti.
Empati eksikliği, kötülüğün sıradan hale gelmesinde kilit bir rol oynar. Psikolojik araştırmalar, bireyler arasındaki empati eksikliğinin, ahlaki sınırların aşılmasına nasıl yol açabileceğini ortaya koymuştur. Eichmann ve benzeri failler, yaptıklarının gerçek etkilerini hissetmedikleri için, eylemlerini sıradan görevler olarak algıladılar.
4. Bilişsel Uyum
Bir başka psikolojik mekanizma ise bilişsel uyum (cognitive dissonance) teorisidir. İnsanlar, davranışlarıyla değerleri arasında bir uyumsuzluk yaşadıklarında, bu uyumsuzluğu ortadan kaldırma eğilimindedir. Örneğin, Eichmann gibi insanlar, "ben sadece emirleri yerine getiren biriyim" diyerek, kendi eylemlerini ve ahlaki değerlerini uyumlu hale getirmiş olabilirler. Bireyler, kendi rollerini küçümseyerek veya gerçekliği çarpıtarak, içsel çatışmalarını azaltabilir ve böylece vicdan rahatlığı sağlayabilir.
Gündelik Hayatta Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün sıradanlığı yalnızca tarihteki büyük trajedilerle sınırlı değil. Günümüz dünyasında da insanlar, eleştirel düşünmeden sosyal normlara uyarak veya otoriteye itaat ederek etik dışı davranışlarda bulunabilir. Bu, iş yerinde yapılan küçük haksızlıklardan, toplumsal adaletsizliklere kadar geniş bir yelpazede kendini gösterebilir. Bireyler, kötülüğün büyük bir olay ya da aşırı bir durum olmadığını, sıradan insanlar tarafından günlük hayatta sürdürülebileceğini unutmamalıdır.
"Kötülüğün sıradanlığı" kavramı, kötülüğün sadece aşırı, istisnai ya da olağanüstü durumlarda değil, bürokratik, toplumsal veya gündelik süreçler içinde de yayılabileceğini ve sıradan insanlar tarafından gerçekleştirilebileceğini göstermesi bakımından önemlidir.
Sonuç olarak gerektiği zamanda gereken tepkiyi göstermiyor, aklınızı çalıştırıp yaratıcı çözümler üretmiyor ve olup bitene aldırış etmiyorsanız yaptıklarınız ve yapmadıklarınız, zulmü kasten işleyenlerinki kadar vahim sonuçlar doğuruyor.
Comments